2002’den önce başlayan ve 2002 genel seçimleriyle perçinlenen paralel yapı ve AK Parti arasındaki işbirliği belirli bir dönem uyum içerisinde devam etti. Ancak AK Partinin barış süreci projesi için çalışmalarını hızlandırması, Türkiye tarihinde bu sorunun çözümü için somut bir plan ortaya koyması ve bu plan çerçevesinde ciddileşmesi paralel yapılanmalarda büyük bir endişe yarattı.
Sorunun çözümü çok riskli sonuçlar doğurabileceği için paralel yapılarda bir karşı çıkma ve statükoyu koruma refleksi uyandırdı. 2013-2014 yılları içerisinde paralel yapılanmaları Devlet aygıtı içerisinde söküp çıkartma operasyonları oldu ve halen bu operasyonlar devam etmektedir. AK Parti Paralel yapılarla mücadele etmeden önce evvela kendine yeni bir yol arkadaşı bulması gerekiyordu. Bu yol arkadaşı’da ülkemiz içerisinde gücü biraz azalmış olsa da halen çok güçlü olan militarist yapıydı. Militarist yapıyla varılan mutabakat gereğince önce “Ergenekon” ve “Balyoz” davalarının hükümlüleri, sanıkları serbest bırakıldı. İkinci aşamada ise barış sürecinin mümkün ise bitirilmesi, bu mümkün değil ise olabildiğince yavaş ilerlemesi konusunda AK Parti ile militarist yapı arasında bir mutabakat olduğu kamuoyuna yansıyan olaylardan anlaşılmaktadır.
Edinilen yeni yol arkadaşı için sorunun silahlı çözümü her zaman kendisine prim kazandırmaktadır. Azalan saygınlıklarını geri kazanmanın, halkın gözünde tekrar yücelmenin ve iktidarlarını tekrar kazanmanın yolu kürt sorununun taa başlangıçtan beri yapıldığı gibi silah yolu ile çözümden geçmektedir. Bu şekilde ülkede bu sorun ilelebet devam edecek ve devam ettiği sürece’de kendileri her zaman kudretli kalacaklardır.
Barış sürecinin yavaş ilerlemesinin altında yatan en büyük ana neden bu olmak ile beraber sürecin yavaşlamasındaki tali nedenlerde bulunmaktadır. Bu tali nedenlerden bir tanesi de taraflar arasındaki güvenin sarsılmasıdır.
AK Parti açılım sürecini başlatmak ile büyük bir eşikten geçti. Büyük riskler taşıyan bu süreci korkmadan ülkemiz gündemine yerleştirdi, her bireyin bu sorun üzerinde kafa yormasını sağladı. Bu konuda Türk halkından büyük destekler aldı ve yoluna günümüze kadar bu şekilde devam etti. Şimdi ise Türk halkının beklediği yaklaşık 10 yıldır olgunlaştırılmaya çalışılan sürecin bundan sonraki aşamasıdır. Günümüzde artık bir dönüm noktasına varmış bulunuyoruz. Ya süreç baştaki gibi cesur adımlarla ilerleyecek, yada süreç yeni yol arkadaşının isteği doğrultusunda tamamen sona mı? Erecektir.
Bence süreç devam edecektir. Önümüzdeki 2015 yılındaki seçimlerinden sonra ki; “olaylar bu şekilde devam ederse seçimi AK Partinin kazanma şansı baya yüksektir.” Yeni yol arkadaşı ile de yolların ayrılacağı tahmin edilmektedir. Çünkü hedef demokrasi ise bunun yapılması şarttır, bu ülke’de yaşayan her bireyin amacı demokrasidir. Az demokrasinin olması, hiç olmamasından daha iyidir. Az demokrasinin olduğu ülkelerde sivil toplum kuruluşları siyasi iktidar üzerinde baskı kurarak, siyasi iktidarı daha fazla demokratik açılımlar yapma konusunda zorlayabilirler. Oysa ki demokrasinin olmadığı toplumlarda sivil toplum kuruluşları da olmaz. Kürt sorununun çözümü Türkiye’de yaşayan 80 milyon bireyin hayatını direkt olarak etkilemektedir. Milli gelirimizin yeterince artmaması, yatırımların istenildiği gibi yapılamaması ve demokrasinin ülkemizde yeterince yerleşememesinin de önündeki en büyük engel Kürt sorununun varlığıdır. Bu sorun var olduğu müddetçe ülke’de yaşayan her vatandaşta bir huzursuzluk hali hakim olmaktadır. Vatandaşlarımızın bu sorun nedeniyle psikolojileri bozulmaktadır.
AK Parti, Kürt sorununun varlığı kabul edip çözüm için her şeylerini riske edeceklerini beyan etmekle bu ülke’de büyük bir çağ aştıkları aşikardır. Üzerlerine almış oldukları risklerin meyvalarını toplamak istiyorlar ise bundan sonra yollarına cesurca devam etmeleri gerekir, ufak tefek sorunların ardına saklanmamaları, onları daha güçlü hale getirebilir. Bu sorunu bu ülke’de kim çözerse; bu 80 milyon kişilik halk ona ebediyen minnettar kalacaktır.
Yukarıda anlattığımız gibi büyük bir sorun ortada dururken ve bu sorundan vatandaşlarımızın her bireyi etkileniyor iken yok “AK SARAY” bu kadar paraya yapıldı, yok ülkemiz bir diktatörlüğe gidiyor, demek işin demagoji yanıdır. Çünkü ülkemizin taşra kesiminde yaşayan vatandaşlarımızı kısa vadede etkileyen sorun kürt sorununun, sona erdirilmesidir. Önce bu kısa vadeli sorunun çözülerek demokrasi önündeki bu en büyük engelin aşılması gerekmektedir. Ülkenin otoriterliğe gidişi sorunu ise ilk soruna göre daha uzun vadeli bir sorundur. Birinci sorunu çözmeden, ikinci sorunu çözmek mümkün değildir. Yani evvela barış süreci başarıyla sonlandırılacak sonra Cumhurbaşkanının diktatörlüğe doğru gidip gitmediği sorunu üzerinde çalışılabilir.
Önemli olan kişinin ne istediğini bilmesi samimi olması ve halka karşı dürüst olmasıdır. Bu siyasilerimiz içinde geçerlidir. Yani tehlikeli hiçbir soruna dokunmadan bunlara ilişkin tutarlı çözümler üretmeden ister muhalefette olsun, ister iktidarda olsun, bu ülkede, ülke vatandaşının güvenini ve teveccühünü kazanmanız mümkün değildir.
Sonuçta bu ülke hepimize lazım.